9 Mart 2012

  Sigarayla insanın arasına havanın girmesi iyi olmaz,sigarayı parmaklarından ayırıp alelade bir kültablasına terk edemezsin,bu sigaranın parmağın bir uzantısı olduğu yanılsamasını ortadan kaldırır,hayatla etmen gereken her kavganın izini kendi ciğerlerinde sürersen hep tütersin...

24 Ağustos 2011

Çok komiksin azrail, Turgut Uyar ölür mü

   Ayrılıklardan söz etmek istiyorum dikey ve yatay ayrılıklardan hatta Uyar'a söz ettirmek istiyorum,geyikli gecede bir çay içip aynı gecenin gündüzünde bir göğe bakma durağında sevgiliyle göğe bakıp,iyi ki demek istiyorum iyi ki adını koymuşsun usta yoksa hayatımızın bu bitmez tükenmez karmaşasında,bu hızında,bu yalnızlığında durduğumuz durağın adını nasıl bilecektik, iki kişi olmanın tadını nasıl tarifleyecektik sen olmasan...

24 Haziran 2011

...

    En son uzun yıllar önce dondurma yiyerek, burnunu çeke çeke sağlamca ağlamayı tecrübe etmiştim unutmuşum lezzetini,şimdi bir daha denedim ve artık yeterince yaşlanmışken, fark ettim ki bambaşka bir acı bırakıyormuş tuzlu dondurma dilde, gözyaşlarıysa yürekte...

12 Mayıs 2011

    Artık çok kalabalığım galiba. Yalnızlık bir ovanın düz oluşu gibi bir şey diyor Süreya gülüyorum daim olan yalnızlık ovanın düz oluşu gibiyse bu kadar güzelken çok olmak yalnız kalmak, kalacağını bilmek nasıl da dağıtır insanı, dört yanım duvar...

25 Mart 2011

Gitme...

    Kıştan sonra gelen güneşin tadını parklarda,bahçelerde değil bir yangın merdiveninde çıkardım.Aşiyandı orası,kubbemsi duruşu insanı sarıp sarmalıyor bu ismine yakışan kuş yuvası tavrıyla sıcak bir ev özlemini körüklüyor,o özlemi tütün bile dindiremiyordu...Başını kaldırdığında göğe doğru uzanan helezonların ucundaki bulutlar sanki o an için sadece o dakikalığına oraya iliştirilmişti.Merdivenler sadece güneşle birlikteyken altındandılar. Güneş onları yıkıyor demirlerine birer kişilik bahşediyordu, güneşin öpüp okşamaktan çekinmediği bu yeri o güne kadar bütün insanlar pervasızca ötelemişti.

    Bulutlar zorla oraya tutturulduklarına isyan eder gibi hızlı hızlı geçiyorlardı.Bizimse hiç acelemiz yoktu, ama ötekilerin acelesi gitgide telaşa dönüyordu..Tanıdığımız,tanıyacak olduğumuz bütün ötekiler bu anı kısa kesmemiz için yalvarıyordu,ötekiler zamanın muhafızlarıydı... Koskoca hayatımızda kendimize sakladığımız bir kaç dakika için suçluluk duyuyordum, sanki dakikaların içinde cam kırıkları vardı,yaşayıp bitirdiklerim tenime batıyor,cam kesiği acısında düşünceler bırakıyordu.En kötüsünü yapıp, zamandan bir şeyler çalmıştım, bir hediye gibi değildi,öylesine bir boşluğuna gelmiştim galiba çünkü ilk defa güzel bir an uzun sürüyordu... Zaman,  kendimize çaldığımızı  bir gün illa fazlasıyla ödetirdi , bedelini ödeyememekten korkanlar çoktan hayatlarını zamanın ve muhafızlarının ellerine bırakmışlardı.Mülkiyetimizde olduğundan hemen hiç şüphelenmediğimiz,tek bir mülk vardı: hayatımız.Evin kapıları hep kilitlenirdi, bizdekiler bir başkasının olabilirdi de nedense hayatımız sadece bizimdi... Bense sadece benim olmadığını hep bildiğim bu hayata biraz katılmanın tadını çıkarıyordum....Bir de bir kelime vardı,öyle uzaktan öyle belli belirsiz kulağa çalınan,biraz kırık biraz kanlı, söylenişte hiç dikkati çekmeyen ama bir ömür tek kelime söyleyebilecek olsam belki hiç düşünmeden onu seçeceğim, tek bir kelime:gitme...

    Kelimelerim gülmek, Aşiyan ağlatmak istiyordu...

14 Mart 2011

''bu gece oturup seni özledim
ay doğruldu
su duruldu
örttün mü perdesini penceremizin?''
       
    Bir penceremiz olsa farklı olurdu belki her şey kim bilir? Bir penceremiz vardı bizim senin perdelerini örttüğün,bizim olan bir şeyler vardı, bu gece oturup seni özlemeye hakkım var diyebilmek de hiç az şey değil...

12 Mart 2011

   Hayat çok çok bir tren istasyonu hep ve daim vedaların yaşandığı. Trene binmeden öpüyorsun,konuşuyorsun, gözlerin doluyor sadece onlar var, kokuları var, her ertesi gün birlikte olacakmış gibi bir nefes alışları var, sanki  yine buluşulacakmış çaylar söylenecekmiş ve hatta türküler...
    Sonra trene biniyorsun, camından  bakıyorsun birer anı olmuş herkes, gülümsemelerinin ucunda eski rayihalar, eskimiş puslu gözleri, siyah beyaz çocukluk hatıraları gibi.Senin güzel yeminler eden dudakların, yalanlarını anlamış bir çocuk utancıyla susmuş,susuşun mühürlü nehirleri bırakmış,çok sular akmış her yerden,  güçlü sular,kayaları yerinden söker gibi akmışlar, öyle bir lodos gibi başlayıp bitmiş her şey ortalık sütliman,sessizlikte sadece tren uğultusu...