18 Şubat 2011

bir öykü...

     Sakarya'nın meyhanelerinden biriydi,loş pembe ışıkların altında memurlar muhtemelen felekten bir gece çalıyorlardı...
   
     Gırtlağını patlatırcasına arabesk söyleyen kadınla hepsi flört etti o akşam, vakit hep akşamdı çünkü akşam geceye dönmeden ay(r)ılacaklardı..Bardaklarını havaya kaldırıp hiç gelmeyecek olan hatta belki hiç olmamış olan sevgililerine bir kaç gün içinde dön ne olur dediler evde bulaşık yıkayan  şarkı armağan edilemeyecek kadar yorgun kadınlarını hiç düşünmeden başka bir olasılığın tadına bakar gibiydiler.Fazla konuşmadılar... Zaten müzikten ses zar zor duyuluyordu, hepsi benzer hayatları yaşayan bu adamlar konuşmak zorunda kalmasınlar diye seçmişlerdi bu yeri, bu akşamı...

    Ortaklaşa bir kederi paylaşıyorlardı hiçbirinin yüzü gülmüyordu kendi dumanlarında boğuluyorlardı her şey haddinden fazla varoş,haddinden fazla kederliydi, ama gizliden gizliye kutlanan bir şeyler de vardı.Belki de alınmış bir rüşveti kutluyorlardı, o büyük rüşvet kendi dünyalarında bir kaç saat süren bol rakılı krallıklarıydı..En yorgun krallardan bir tanesi rakıdan son yudumunu alırken bardağını kaldırıp şarkıcı kadına çapkınca göz kırptı, ceketini aldı ,tam çıkacakken yüzündeki gülümsemeyi farketti sanki bir şey çalmış gibi bir utançla arkadaşları fark etmiş midir diye de çaktırmadan etrafına bakıp onu masaya bıraktı, ikinci dubleden sonra kaybettiği kızgınlığını tekrar buldu ve bu birkaç saatlik değiş tokuşun parasını bir ele sıkıştırdı,omuzları yine çöktü, şarkıcıya bu sefer sigorta primi ödemeye gelmiş baş ağrıtan bir kadına bakar gibi baktı,yeniden düzelebildiğinden memnun krallıktan ayrıldı.Masada bir sonraki küskün için mekana emanet uçucu ve çapkın bir gülümseme kaldı....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder